Sinema Tarihinin En İyi Filmi Hangisi? Bitmeyen Bir Aşkın, Bitmeyen Bir Soru’nun Peşinde
Hadi gelin şu efsane soruyla yüzleşelim: “Sinema tarihinin en iyi filmi hangisi?” Biliyorum, her sohbetin bir yerinde dönüp dolaşıp buraya geliyoruz. Kimimiz için cevap babaevinin kokusu kadar tanıdık: “Baba.” Kimimiz için dev bir ayna: “Citizen Kane.” Kimimiz içinse son jenerikte kalbimizin üzerine düşen o tek damla: “Parasite”, “The Matrix” ya da “Spirited Away.” Bu yazıda bir hakemlik iddiam yok; tam tersine, sinemaya âşık bir arkadaşınız gibi, bu sorunun neden bizi hiç bırakmadığını, nereden doğduğunu, bugün neye dönüştüğünü ve yarınlarda nasıl evrilebileceğini konuşmak istiyorum.
“En İyi”nin Kökeni: Kanonlar, Eleştirmenler ve Kolektif Hafıza
“En iyi film” fikri, sinemanın henüz gençliğinde doğdu. İlk listeleri yapanlar eleştirmenlerdi; çünkü ellerinde ölçütler, dillerinde kavramlar vardı: kurgu devrimleri, ışık-gölge oyunları, anlatı biçimleri, oyunculuk metotları… Zamanla sinematekler, festivaller ve akademiler bu ölçütleri kurumsallaştırdı. Kanon dediğimiz şey böyle oluştu: Bazı filmler, kuşaklar boyunca tekrar tekrar tartışıldı, gösterildi, yazıldı; adeta kolektif hafızanın “çekirdek anıları” oldular.
Ama kanonlar da dönemin ruhuna bağlıdır. 20. yüzyılın ortasında “en iyi” demek çoğu kez teknik ve biçimsel devrimlere işaret ederken, 21. yüzyılda temsil, çeşitlilik ve kültürel yankı daha görünür hâle geldi. Bugün “en iyi” dendiğinde yalnızca estetik değil, etik de konuşuyoruz: Kimin hikâyesi, kimin bakışı, kimin deneyimi?
Kriterler: Neyi Ölçüyoruz?
“En iyi”yi konuşurken soruyu parçalara ayıralım:
Anlatı gücü: Hikâye, zamanın testine dayanıyor mu? Replikler, temalar, karakterler zihinlerimizde yaşamaya devam ediyor mu?
Biçimsel yenilik: Film, dilin sınırlarını itiyor mu? Kurgu, kamera kullanımı, ses tasarımı bir eşiği aşıyor mu?
Kültürel etki: Filmin yankısı sinemayı, diğer sanatları, hatta gündelik hayatı etkiliyor mu?
Duygusal rezonans: Bittiğinde içimizde ne bırakıyor? Yıllar sonra dönüp bakınca hâlâ titretiyor mu?
Tekrar izlenebilirlik: Her izleyişte yeni bir katman sunuyor mu?
Bu kriterleri yan yana koyunca, “en iyi”nin çoğu kez tek bir zirve değil, bir zirveler silsilesi olduğunu görürüz.
Günümüzde Yansımalar: Algoritmalar, Topluluklar ve Küresel Erişim
Bugün bu tartışmayı asıl ilginç kılan şey, erişim. Eskiden “en iyi”yi belirleyenler sınırlı bir çevreydi; şimdi ise streaming platformları ve sosyal medya sayesinde dünya ölçeğinde ortak bir seyir odasındayız. Bir Güney Kore filmi Türkiye’de mahalle arasında slogan olurken, bir Polonya animasyonu Brezilya’da fan kitleleri yaratabiliyor. Algoritmalar, kişisel kanonlarımızı şekillendiriyor: “Benim için en iyisi” fikri güçleniyor.
Burada toplulukların rolü muazzam. Reddit başlıklarından Letterboxd listelerine, podcast’lerden YouTube denemelerine kadar sayısız tartışma kanalı var. “En iyi film” artık bir sonuçtan çok, süregelen bir sohbet.
Beklenmedik Alanlarla Kesişim: Nörobilim, Spor ve Gastronomi
Bu soruyu yalnızca sinema içinde tartışmak eksik kalır.
Nörobilim: Büyük filmler, beynin ödül sistemini tek kanaldan değil, çoklu uyarımla tetikler: görsel örüntüler, müzikal leitmotifler, anlatı beklentileri ve bunların bozulması… “En iyi” dediğimiz filmler, sinapslarımızın farklı noktalarını aynı anda ateşleyebilen, adeta bir duyusal orkestrasyon kurabilen yapımlardır.
Spor: “En iyi futbolcu kim?” sorusu bizi final maçlarına, kritik anlara, istatistiklere götürür. Sinemada da “clutch” anlar vardır: Arabadaki uzun plan, yağmurun altında karşılaşma, son bakış… Büyük film, bu anları bir araya getirip oyunun ritmini belirler.
Gastronomi: Bir başyapıt, tek bir olağanüstü malzeme değil, dengedir: asit-tuz-yağ dengesi misali, mizah ve hüzün, sessizlik ve patlama, gölge ve aydınlık…
Adaylar Panteonu: Tek Taht, Çok Hükümdar
Peki isim vermeyecek miyiz? Elbette konuşalım; ama bunu bir “şampiyonlar ligi” tadında yapalım:
Anlatı ve karakter başyapıtları: The Godfather, Seven Samurai, Yurttaş Kane, Casablanca.
Biçimsel devrimciler: 2001: A Space Odyssey, Persona, Breathless, Rashomon.
Modern yankı ustaları: Parasite, Mad Max: Fury Road, Spirited Away, The Matrix.
Kalp atışı hiç düşmeyenler: Pulp Fiction, City of God, Whiplash, Oldboy.
Bu liste, “tek doğru”yu değil, çoklu dorukları gösteriyor. Ve evet, burada olmayan onlarca isim var; çünkü iyi haber şu: Kanon dediğimiz şey, açık uçlu bir davet.
Gelecek Potansiyeli: Yapay Zekâ, Etkileşim ve Canlı Montaj
Yarın “en iyi film” neye benzeyecek? Üç olası eksen:
1. Veriyle yazılan hikâyeler: Yapay zekâ, senaryo geliştirme ve kurguda yeni olasılıklar açıyor. “İzleyici tepkisine adaptif montaj” gibi kavramlar, aynı filmin farklı sürümlerini mümkün kılacak.
2. Etkileşimli anlatılar: Oyun-sinema sınırı eriyor. Karar noktaları barındıran, ancak film duygusunu koruyan hibrit anlatıların “en iyi” tartışmasına dâhil oluşunu göreceğiz.
3. Küresel ortak yapımın norm hâline gelişi: Bölgesel üsluplar birbirini döllerken, “yerel hikâyelerle küresel etki” standardı yükselecek. En iyi film, belki beş dil konuşacak; ama kalbimizin dilini tek bir notayla tutturacak.
“En İyi”yi Seçmenin Pratik Yolu: Kişisel Kanonunuz
Söz arkadaş arasında: “En iyi film”i seçmek, biraz da kendimizi seçmek. İşte kişisel kanonunuzu kurmanın küçük bir rotası:
1. Beş duygunuzu tetikleyen filmleri listeleyin: Sizi en çok güldüren, en çok korkutan, en çok düşündüren, en çok huzur veren, en çok sarsan.
2. Bir dönem, bir ülke, bir tür seçin: O alanda küçük bir mini-maraton yapın; dilin inceliklerini fark edeceksiniz.
3. Bir yönetmeni baştan sona izleyin: Üslubun evrimi, “en iyi”yi anlamanın kestirme yoludur.
4. Bir filmi yılda bir kez tekrar izleyin: Zaman değiştikçe film de değişir; aslında değişen sizsiniz.
Sonuç: Cevap Değil, Yol Arkadaşı
“Sinema tarihinin en iyi filmi hangisi?” sorusu, cebimizde taşıdığımız küçük bir pusula. Bazen bizi Baba’ya çıkarır, bazen Metropolis’in çelik ormanlarına, bazen bir Anadolu kasabasının tozuna… Mesele tek bir taç değil; izleyici olarak büyümek. En iyi film, sizi hâlâ şaşırtan, hâlâ düşünmeye, hissetmeye, konuşmaya zorlayan filmdir.
Bugün seçiminiz başka, yarın başkası olabilir. Bu ficke değil; sinemanın yaşadığının kanıtı.
Ve bu yüzden, belki de en doğru cevap şudur:
En iyi film, sizinle birlikte değişendir.